11 Eylül 2002 Çarşamba

SANAT VE SAVAŞ

Fransızların sanat kanalı Mezzo bir süre önce çarpıcı bir izlence daha yayınladı:Burada öyle çok yetenek var ki!
İsrail Filarmoni Orkestrası, Zubin Mehta, Daniel Barenboim gibi ünlü yönetmenlerin yönetiminde birçok yorumcuya eşlik etti.
Hem yönetmenlerin, hem yorumcuların ortak özelliği Mûsa’ya inanan insanlar olmalarıydı.
İsaac Stern’den İtzhak Perlman’a , Maksim Vengerov’a, çağımızın en usta, en tanınmış adları.
Tek başlarına, ya da ikili üçlü, pek çok besteyi yorumladılar; tadına doyulmaz bir şölen.
Hepsi adına sözcülüğü İsaac Stern’ne bırakmışlardı.
Sanırım 1997’de çekilmiş filmde, İsaac Stern, artık tam anlamıyla bir bilge: ak saçlarıyla, güler yüzüyle.
Kendimi bildim bileli dinliyorum onun usta yorumlarını.
Sanırım kendileri gibi Mûsa’ya inananların oluşturduğu dinleyicilere seslenirken müthiş alçakgönüllü: Sizlere verdiğimizin kat kat fazlasını bizler alıyoruz, diyordu.
Belli ki, yüzlerce, binlerce yıl topraksız, yurtsuz bırakılmış bir halkın haklı özlemlerini, sevincini dile getiriyordu. Sonunda bir yurtları, dahası, güçlü bir devletleri olmuştu.
Ama onu ve yakalarına birer kırmızı karanfil iliştirilmiş öbür yorumcuları dinlerken ağzımda bir burukluk vardı:Mûsa’ya inananların çok yanlış bir yaklaşımla yalnız kendi Kutsal Toprakları saydıkları yerde, en az onlar kadar hak ve geçmiş sahibi iki insan topluluğu daha yaşıyordu: İsâ’ya inananlarla Muhammed’in ardından gidenler.
İsâ’ya inananlara nasıl yaklaştıklarını, neler edip etmediklerini ayrıntılarıyla bilmiyorum; ama Muhammed’in ardından gidenlere neler ettiklerini ben de,kendileri de her gün, her saat görüyoruz.
Evet, bir insanın beline patlayıcı dolayıp kendini de, o an yakınında bulunanları da havaya uçurması insana yakışmayan,acımasız bir davranış.
Ama o topraklarda en az sizin kadar hakkı ve geçmişi bulunan bir halka, devletiniz kurulana dek kendi çektiklerinizi unutup, hâlâ kendi devletlerini kurma hakkını tanımamak; bırakın tanımayı, bütün ateşli silahlarla karşı çıkmak, yardım etmemek insanlığa yakışıyor mu?
Üstelik o insanlar şu an dindaşınız değil, ama kesinlikle yurttaşınız, belki kandaşınız!
Ve üç dine göre de Yaradan tek!
Dinleti sırasında İsaac Stern ya da Zubin Mehta bunu dile getiremezdi belki; ama öncesinde ya da sonrasında, bütün iletişim araçlarında bunu söze, eyleme dökme olanağı vardı; hiçbirinde okuyup görmedim.
Ancak aradan iki yıl geçtikten sonra –dinleti 1997’de kayda alınmış - Daniel Barenboi, beklediğime yakın bir girişimde bulunmuş.
Bunun haberini, Cumhuriyet’in 28 Ağustos tarihli sayısında, yazımın altında okudum:
Daniel Barenboim yönetimindeki genç Arap ve İsrailli müzikçilerden oluşan orkestra, 1 Ekim’de, Staatsoper’de bir dinleti verecekmiş. Orkestra dinletide Beethoven’in 5. Senfoni’sini çalacakmış.1999 yılında kurulmuş orkestraya katılabilmek için, Ortadoğu sorununa savaşarak çözüm bulunamayacağına inanmak gerekiyormuş. Barenboim, müzikçi ve ekin insanı olarak, siyasetçileri beklemeden, bir an önce eyleme geçilmesini istiyormuş.
Bu amaçla geçen yıl önemli bir tabuyu yıkmış, 2. Dünya Savaşı’ndan beri , Hitler çok seviyor diye İsrail’de çalınması yasak olan , ünlü besteci Richard Wagner’in yapıtlarını yorumlatmış.
Böylece Barenboim, tek başına, özlediğim yolda adım atmış.
Bunu okuyunca öyle sevimdim ki! siyasal erklere kuzu kuzu boyuneğen yorumcular karnıma bıçak sokuyor çünkü.
Günün birinde, her alanda, yorumladıkları yapıtlara denk insanlarla birarada yaşama umuduyla.