7 Şubat 2007 Çarşamba

“AVRASYALI OLMAK”

İletişim ağından dostum Selahattin Erol, geçen gün yolladığı iletilerden birinin başına bir Latin özdeyişi almıştı: “Nedenleri gören kişi talihlidir!.”
İsterseniz küçük bir ekleme yapalım: Nedenleri ve yarattıkları sonuçları görebilen; hele bunları dile getirmeyi GÖZE ALABİLEN hem çok talihlidir, hem de bugünkü küresel soygun içersinde çok talihsiz!
Avar kızı Bânû işte bu ikincilerden; Nobel Barış ve Yazın ödüllerine, o arada Bay Orhan Yamuk’a değinecek oldu, az daha kaynar kazana atılıyordu.
Geçen Pazartesi Avrupa’da çıktığı doğru avını Kuzey İrlanda ve Barış Süreci başlıklı bölümde ele aldı; başta İngilizler, bütün anamalcı sömürgenlerin güzelim dünya halklarını nasıl cicili bicili sözcüklerle kandırdıklarını, tuzağa düşürdüklerini, kışkırtıp birbirlerinin üstüne saldıklarını kısa, öz, çarpıcı görüntü ve tümcelerle anlattı. Bütün dünyayı, o arada şu körolası petrolü tekellerine almak üzere, onca yıldır savaştırdıkları Kuzey ve Güney İrlanda arasında, bir gecede nasıl bir barış(?) süreci başlattıklarını bütün ayrıntılarıyla, silah üretimlikleriyle, insanların beyinlerini yıkayan çorbaya çeviren televizyon ve gazetelerle (ne kadar bizdekine benziyor değil mi) gözümüzün kulağımızın önüne serdi; bütün iş, bizim bunu görmeye razı olup olamayacağımızda.
Truva Yayınları, sevgili Bânû Avar’ın bu çarpıcı dizisinin ilk kitabı “Sınırlar Arasında”’dan sonraki bölümlerini “Avrasyalı Olmak” adıyla bastı. İki ana bölüme ayrılmış kitabın “Avrasya’da Küresel Düşler” bölümünde Dedesinin ülkesi Dağistan’a, Kafkasya’da bir şölene, Nahcivan’a, Bakü’ye, Kiev’e, Kırgızistan’a, Batı Trakya’da ısrarla azınlık sayılan Türkler’in arasına, Sovyetler dağıldıktan sonra bir uçtan öbürüne savrulan Romanya’ya, Gümülcine’ye, İskeçe’ye götürüyor bizi.
“Kıbrıs’ta Türk Olmak” başlıklı bölüm, şöyle başlıyor: “İngiltere Mısır’dan çekilirken, Başbakan Macmillan: ‘Mısır’ı yitirdik, ama Kıbrıs yedek üs’tür’, diyordu. ‘Kıbrıs’ın İngiltere ve Türkiye için önemi büyüktür!’ diyordu. ‘Kıbrıs Adası’nı kim elinde tutarsa, İskenderun Limanını ve Türkiye’nin arka kapısını denetime altına alır’, diyordu.
Görüyorsunuz ya, elin sömürgeni, başından beri her şeyi açık açık söyleyerek yapıyor; bunun için de çok etkili bir yol bulmuş: yerli gönüllü ve paralı uşaklara, durmadan bunun tersini yineletmek: Kıbrıs’ı, Ege’yi, Güneydoğu’yu, petrolünü, bor’unu, bütün öbür yer altı yerüstü kaynaklarını kendi elinle vermek uygarlıktır, çağdaşlıktır, özgürlüktür!
O arada, güzeller güzeli Rauf Denktaş, Erol Manisalı ve benzerleri çırpınıp dursunlar!
Bizim şaşkınların ya satılmışların dünyaya barış güvercini diye tanıttıkları tekerlekli iskemleye çakılı şahin Başkan Roosevelt daha açık nasıl söyleyebilirdi ki? “Kıbrıs, Yunanistan’a bağlanmalıdır. Petrol kaynaklarını koruyabilmek için bu kaçınılmazdır!”
Kitabın ikinci ara bölümü, “Batı’nın ‘Öbür Yüzü’” başlığını taşıyor; burada “Filistin Bir Bıçaktır! Kalbinize Saplanır”, “Muhammed ve Duvarları”, “Cezayir: Kurtuluştan Bugüne”, “Pakistan’ın Çilesi” yer alıyor.
Üçüncü ve son bölümün başlığı: Umuda Doğru. Buradaysa “Bir Hint Rüyası”, “Kazakistan ‘Kökümüz Bir’ Diyor” , “Venezüella’nın Chavez’i” ve “Fidel Benim” var.
Bizim de izlediğimiz, kaydettiğimiz, gelip giden dostlarımıza gösterdiğimiz “Fidel Benim”’in bir yerinde, Avar’ın karşısında ışıl ışıl gözleriyle Pedroso şöyle diyordu:
“Bush, bir anlamda bizi uyanışa itiyor…Fransız Devrimi’nden günümüze kadarki dönemde başa geçen en kötü Amerikan hükümeti bu. Bush ve yardakçıları çok hayırlı bir iş yapıyorlar! Bu kadar insanın silkinip kendine gelmesi onların zulümötesi siyasetlerinin yardımıyla oluyor! Latin Amerika yeni bir döneme giriyor. Biz bu savaşımı yalnız Küba halkı için değil, bütün insanlık için veriyoruz. Küba, insanlık için bir simgedir. Bir deniz feneridir!”
Sen de ülkemiz için öylesin Sevgili Bânû!