21 Şubat 2004 Cumartesi

DENKTAŞ’IN BİLİNCİ

Nedir en zor şey?görmek,gözünün önündekini;
demiş Goethe.Peki,aslında çok kolay olması gereken bu iş neden güçleşmiş acaba? Çünkü,gerçekte gören göz değil,can’dır;nitekim Türk halkı bunu cangözü sözüyle ölümsüzleştirmiştir.
Peki,doğaötesi terim ve tanımları bir yana bıraktığımıza göre,bilimsel açıdan can ne olabilir?Kalıtım da içinde,canlı varlığın insan türünün beyninde biriktirdiği bütün bilgilerin toplamı.Nitekim,Avrupa dilleri, bu bilgi toplamını anlatabilmek için bilinç yerine,con-science(ortak-bilim) der;ortak-bilim ya da ortak-bilgi.
Bakmayın aradaki lâf kalabalığına,canlı varlığının asal amacı can’ını,ben’ini korumak ve sürdürmektir;dolayısıyla,kaçınılmaz olarak ben-cil olmak zorundadır.
Evrim,oluşturduğu bütün ara biçimleri saklıyor,hiçbir yapıyı kaldırıp atmıyor;bu yüzden,canlı varlıktaki yönetim merkezinin,beynin üç aşamasını saklamış insanda:en dipte sürüngen beyni,onun üstünde memeli hayvan,maymun beyni,ikisini de sarmalayan tüysüz maymun,insan beyni.
Daha önce de yazdım,timsah,oluşmuş o ilk beyin biçimiyle,yalnız canını düşünür;aç kalırsa,yavrusunu bile yer.
İnsansa,bu kadar övündüğüne göre,canının,sıkı sıkı bütün öbür varlık biçimlerininkine bağlı bulunduğunu BİLMEK ve UNUTMAMAK zorundadır;ben buna,bilinçli bencillik diyorum.
Mustafa Kemâl de,Rauf Denktaş da bunun olumlu örnekleri:canlarını koruyup sürdürebilmek için önce bir yurtlarının olması gerektiğini;bu toprak parçası üzerinde,ortalıkta dolaşan bütün o düzmece eşitlik,kardeşlik,hak,hukuk sözlerine karşın,kendilerine yetecek kadar bağımsız ve özerk olmalarının kaçınılmazlığını eksiksiz bilirler.
Canlı varlık,ayrıca,acı dediğimiz ayrıştırıcı,dağıtıcı enerji biçiminden kaçar;haz adını verdiğimiz arttırıcı,geliştirici enerji biçimini arar.
Ama bilinçli bencil’lerin haz arayışı,tanım gereği bilinçlidir:bir yiyecek torbasına,bir cep telefonuna,bir koltuğa,bir katrilyona teslim olmazlar;canlarının,bu gezegenin ve üstündeki canlı cansız bütün varlıkların dirlik düzenlik barış içinde yaşamalarına bağlı bulunduğunu bir saniye bile unutmazlar-varsayımsal cennete gitmek için değil,burada,şu anda mutlu yaşamak için.
Sayın Denktaş,kendini bildi bileli yürüttüğü aydınlatma savaşımını geçen akşam Cevizkabuğu’unda da sürdürdü:Rumların oyunlarını,yalanlarını,Avrupa ve Amerikalıların aşağılık dümenlerini sabırla,birer birer gözler önüne serdi.Binlerce sayfalık Annan yutturmacası’nın Ada ve Anavatan Türkleri açısından taşıdığı tehlikeleri bilmem kaç kez anlattı.
Ama canlarını bir avuç dolar ya da bir tutam masal uğruna satmışların bunu dinlemesi,anlaması,yola gelmesi olanaksız.
Hulki bir ara çok yalın bir soru sordu:Peki efendim,üç eşeğin yaşadığı Kardak Kayalıkları Kıbrıs’tan daha mı önemliydi?onun için az kalsın Yunanistan’la savaşacaktık.
Denktaş,olanca efendiliğiyle,bu sorunun kendisine değil,Ankara’daki sorumlulara(?) yöneltilmesi gerektiğini anımsattı.
1974’ten sonraki bütün yöneticiler bize,Kıbrıs’ın Türkiye için çok önemli,vazgeçilmez olduğunu söylediler;bu uğurda savaşırız dediler.Şimdi eğer bu görüşü değiştirdiyseler,hiç boşuna kıvırtmasınlar,açıkça o görüşü bıraktık desinler;başınızın çaresine bakın,desinler.Biz de boşuna uğraşmaktan vazgeçer,kalkar Anavatana göçeriz,Ada’yı Yunanistan üzerinden ABD’ye,ABD’ye bırakırız;hükümetimizden de,tıpkı Bulgar göçmenleri gibi,bize yaşayacak yer göstermesini isteriz,dedi.
24 Nisan’daki oylama aslında,hem Türkiye’deki,hem Kıbrıs’taki Türklerin bilinçli benciller olup olmadıklarını ortaya koyacak;öyleysek,yaşamaya hakkımız olacak;değilsek,yeryüzüne gerekli olmadığımız belgelenecek.




Cumhuriyet, 21 Şubat 2004