19 Aralık 2007 Çarşamba

CİHAT BURAK ŞÖLENİ

“Ben sanatı bir nevi röportaj, hayatın yansıması olarak görüyorum.Oturup da güneşin batışı, göller, kayıklar olmaktan ziyade içinde yaşadığımız hayatın bir görüntüsünü yakalamak. Ben daha çok yaşadığım şeyleri yansıttığım için resimlerimde mizah ağır basıyor. Güncel olayları yansılıyorum, yaşadığımız hayat bir mizahtır. Biz naif bir hayat yaşıyoruz. Endüstrileşmemiş memleketin insanları naif yaşar, onu yansıtmak lâzım.”
Bunu asmışlar İstanbul Modern’in alt katındaki Cahit Burak sergisinin sağ duvarına; karşı duvardaysa sevgili Ara Güler’in çektiği tadına doyulmaz siyah-beyaz görüntüler var. Yapıtlara ayrılmış odaların duvarları tıka basa resim dolu; ortadaki camekânlarda Cihatçığımın eşsiz bibloları; duvardaki gömme dolapların birinde kuş evleri.
Doğrusu, müze çalışanlarından, o güne dek tanışmadığımız Özge Altınkaya telefonla arayıp böyle geniş kapsamlı bir anma sergisi hazırlandığını; hem bizdeki resimleri görüp görüntülemek, sonra sergiye katmak, hem de Büyük Usta konusunda konuşmak istediğini haber verdiğinde böylesine doyurucu, dört dörtlük bir sonuçla karşılaşacağımı ummamıştım: çünkü şimdiye dek böyle çok girişime tanık oldum, sonunda içimde hep bir burukluk kaldı.
Ama sergiye emeği geçenler ayakta alkışlanacak bir iş başarmışlar.
Yukarıda andığım gibi, sevgili Cihat Burak’ın yazılarından, söyleşilerinden, kendi kendisiyle konuşmalarından en çarpıcı bölümleri almış, büyütmüş, duvarlara serpiştirmişler. Böylece, o inanılmaz resimlerin hangi beyinden çıktıkları, hangi meraklara, bilgilere dayandıkları belgelenmiş. Yaşam öyküsünün bütün ayrıntıları, kişiliğinin nasıl oluştuğu gözler önüne serilmiş; ayrıca yine aynı ölçüde özenli, kusursuz kitapta toplanıp benim “yaşama sanatı” adını verdiğim asal sanatı öğrenmek, geliştirmek, özümsemek isteyenlere altın tepside sunulmuş.
2007’nin bence en önemli sanat etkinlerinden biri olan bu sergi ve kitaba Levent Çalıkoğlu önderliğinde emeği geçenler şöyle: kitabı yayına Cem İleri hazırlamış; tasarımını Tut Ajans üstlenmiş; kitaptaki metinlerin çevirisini Melis Seyhun ile Ceyda Eldem yapmışlar; yararlanılan fotoğrafları Reha Arcan ile Sinan Koçarslan çekmişler.
Çok yerinde bir seçimle kitabın hemen başına yerleştirilmiş “Ben ve Kendim” başlıklı tek kişilik iç konuşmada, ünlü ustalarımızdan Eşref Üren’den bir alıntısı var Cihat Burak’ın; 1966’da Fransız Konsolosluğu’nda açtığı sergiyle ilgili yazıdan bir bölüm:
“Büyük ölçüdeki tabloların tam karşısına düşen köşede, küçük küçük denemeler, notlar, taslaklar yer almış; Burak’ın ilk resimleri ile çekişir gibiler. Ustalık var bunlarda. Boyalar, kalınlıklarını, griliklerini yitirmişler, tomurcuk tomurcuk Cihat Burak’tan bir kopuş, bir ayrılış bu, ötekilerden önce mi, sonra mı anlaşılamıyor. Zevkler ele alınan denemelerde iş var.”
Doğrusu Türkiye’mizin, Cumhuriyeti’mizin şimdi sıkıştırıldığı köşeyle kıyaslayınca, çok talihli bir ömür sürdüğümüz, Demokritos’un ünlü deyişiyle “rastlantı (olasılık) ve gereklilerin” bize epey cömert davrandığı söylenebilir: daha bir sürü değerli, seçkin insanın yanında, Cihat Burak ve Ruhi Su ile gerçek dostluklar yaşadık.
Bu alçakgönüllü, çalışkan, titiz, tutarlı insanla unutulmaz günler, geceler, yıllar geçirdik; dolayısıyla onsuz kalınca da derinlemesine üzüldük, sarsıldık.
Ölümünden kısa bir süre önce TRT 2’de Ali Akay’la yaptığı söyleşiyi hiç unutamam; “peki Cihat Bey, yaşadıklarınızın sanatınıza yansıması nasıl oluyor ?” sorusuna verdiği yanıt bütün dünyadaki boş şişinenlerin balonuna sokulmuş incecik bir alaylı iğneydi:
“İnsan bir ömür boyu yaşıyor; bütün bu yaşananlardan kimi zaman bir öykü, kimi zaman bir resim çıkıyor; çoğu zaman hiçbir şey çıkmıyor; aslında en iyisi hiçbir şey çıkmamasıdır kardeşim!.”
Kısacası, hemen koşun Cihat Burak şölenine; emeği geçenleri yürekten alkışlayarak şu dertli dünyada insana yakışan birkaç saat geçirin; hele paranız varsa, o mücevher kitabı da alın!
bertanonaran@hotmail.com

Cumhuriyet. 19 Aralık 2007