7 Kasım 2007 Çarşamba

“GAFLET DALALET HIYANET”

Gençler için açalım: Aymazlık, azma (doğru yoldan sapma) ve döneklik. Bu, sevgili Yılmaz Dikbaş’ın son kitabının adı; öncekiler gibi Asya-Şafak yayınları bastı. Adını hak eden dostum, büyük bir sabır ve ısrarla, ülkemizi yabancılara altın tabakta sunma görevini üstlenmiş şaşkın ya da gönüllü devşirmeleri sergiliyor, görmek anlamak isteyene.
Bakın ne diyor daha önsözünde:
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinin, Atatürk’ün ölümünden hemen sonra başlayıp günümüze kadar gelen süreci aslında, adım adım ilerleyen ‘Gaflet, Dalalet ve Hıyane’in bir dökümüdür.
İşte bu sürecin kilometre taşları diyebileceğimiz aşamaları:
* İsmet İnönü, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra, Sovyetler Birliği ile sorun yaşadığı günlerde Amerikalı bir gazeteciye şunları söylüyordu:
‘Rusya gelip aradaki anlaşmazlıklara olumlu biçimde çözme önerisinde bulunsa bile, ben Türk siyasetinin Amerikan siyasetiyle el ele gitmesi taraftarıyım.’
* İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı seçildikten 4,5 ay sonra, 1 Nisan 1939 günü, yabancı bir ülkeye (ABD’ye) imtiyaz tanıyan ilk anlaşmayı yaptı. 5 Mayıs 1939’da yürürlüğe giren bu anlaşmaya göre Türkiye, ABD’ye: ‘Gerek ithalat ve ihracatta, gerekse diğer tüm konularda en ziyade müsaadeye mazhar ülke statüsü’ tanıdı. Ayrıca ABD sanayi malları için %12 ile %88 arasında değişen oranlarda gümrük indirimleri sağladı.
* 1945’ten sonra motor ve ağır sanayi yatırımlarından vazgeçildi, bu yöndeki eğilimler resmi politikadan çıkarıldı. Türkiye yabancı sermayeye denetimsiz olarak açıldı, gübre ve tahıl ürünleri de içinde, her şeyi dışardan almaya yöneldi; yoğun dış bor alındı. Petrol yasasıyla petrol işletmeciliği devlet tekelinden çıkarıldı.(…)
*Amerikan donanmasının Misouri Zırhlısı 5 Nisan 1946 günü İstanbul’a geldiğinde, büyük törenlerle karşılanmıştı. O günlerde TBMM’de inanılmaz konuşmalar yapılıyordu. Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Türkiye’nin ABD’ye olan 4,5 milyon dolar borcunu ödemesi üzerine şunları söylüyordu:
‘Hepimiz inanıyoruz ki, ABD’ye bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi kısmını ödüyoruz. ABD’ye bir de manevi borcumuz var ki, onu da özgürlük, eşitlik, bağımsızlık ve insanlık dâvâlarında Amerika’nın bulunduğu saflarda bulunmak suretiyle ödeyeceğiz.’
27 Aralık 1949 tarihi, Türk Milli Eğitim tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte ABD ile yapılan ‘Eğitim İle İlgili Anlaşma’, Türk çocuklarının eğimini resmen Amerikalılara teslim ediyordu. Bu anlaşmanın birinci maddesi şöyle:
‘Türkiye’de, Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşma ile belirlenen ve parası T.C.Hükümeti tarafından sağlanacak eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak, Türkiye Cumhuriyeti ve ABD tarafından tanınacaktır.’
(Kararlarını nasıl vereceğini geçen hafta da yazmıştım.)
* Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, 20-25 Şubat 1952 tarihlerinde Lizbon’daki NATO Konseyi Zirvesi’nde şunları söylüyordu:
‘ Karşınızda, büyük bir istekle ve kayıtsız şartsız işbirliği anlayışıyla hareket etmeyi ilke edinmiş bir Türkiye bulacaksınız.’
* 1958’de Başbakan Adnan Menderes şunları söylüyordu:
‘Milli ya da bağımsız bir dış siyaset gütmek, aslında BM’in demokrasi anlayışından uzaklaşmaktır.’
12 Kasım 1956’da ‘Tarım Ürünleri Anlaşması’ imzalandı. Anlaşmanın iki maddesi şöyle:
Madde 2: Türkiye’nin yetiştirdiği ve anlaşmada adı geçen ya da geçmeyen ürünlerin Türkiye’den yapılacak ihracatı ABD tarafından denetlenecektir.
Madde 3 (b): Türk ve Amerikan heyetleri, Türkiye’de Amerikan mallarına talebi arttırmak için birlikte hareket edeceklerdir.’
Uzatmayayım, yurdumuzun kanla canla kazanılmış bağımsızlığının ve topraklarının 1938 Kasım’ından başlayarak her alandaki gönüllü devşirmeler eliyle üstelik bu kez tek kurşun atmadan yabancılara, öncelikle Amerikalılara nasıl armağan edildiğini ayrıntılarıyla görüp öğrenmek istiyorsanız. Hemen alın Yılmaz Dikbaş’ın son kitabını da öbürlerini de.


Cumhuriyet, 7 Kasım 2007