5 Kasım 2008 Çarşamba

“NÂZIM’IN KÜBA YOLCULUĞU”

Çağrı Kınıkoğlu ile NHKM’deki arkadaşlarının “Havana Röportajı”ndan bu köşede söz etmiştim size; Çağrı, daha sonra, Kübalı sinemacılarla birlikte bu filmi genişletmeye girişmiş, çalışmanın son biçimini geçen Mayıs’ta, Ortaköy’deki Feriye sinemasında göstermişti; ama iletişim kopukluğundan gidip görememiştim.
Biliyorsunuz, 2009 yılı 1 Ocak’ında Küba, inanılmaz devriminin 50. yılını kutlayacak; José Marti Küba Dostluk Derneği, NHKM ile el ele, 22-26 Ekim arasında bir dostluk haftası düzenledi, ve elbet bunun Devrimin 50. Yıl kutlamalarına ayırdı.
22 Ekim’de hafta, NHKM’de açılan fotoğraf sergisiyle başladı; saat 18’deyse, Nâzım’ın Küba Yolculuğu gösterildi.
Belgeselin yeni biçimi, çok yerinde bir seçimle, Havana sokaklarında, omuzunda beyaz güvercinler, çatlak sesiyle, bu devrimin kendisinden öncekilere benzemeyeceğini haykıran, buna söz veren Fidel Castro ile başlıyor; ardından, dünya halklarının sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtulmalarına öncülük eden Kurtuluş Savaşı’mızdan, Mustafa Kemâl’den görüntüler.
Fidel’le arkadaşları ve dünya tarihinin yüz akı halkı, verdikleri sözü eksiksiz tuttular; 48 yıllık, insanlık tarihinin en korkunç, en amansız kuşatma-boğma uygulamasına karşın; dünyada toplumcu denemenin öncüsü SSCB’nin günün birinde gümbür gümbür çöküp onları dışsatımlarıınn %80’inden yoksun bırakmasına karşın; haftaya Küba’dan konuk olarak gelen gazeteci-televizyoncu Reinaldo Taladrid Herrero’nun anımsattığı gibi, bütün temel gereksinmelerden yoksun kalarak, günde 18 saat elektrik bulamadan, ancak bir kap yemek yiyerek yaşamalarına karşın, bütün insanlığa umut olacak biçimde 50 yıldır bir sevgi, yardımlaşma, barış simgesi olarak ayaktalar.
Sözcükler dergisinin geçen sayısını okuyabilmiş miydiniz bilmem? Orada Nihal Akbulut’un çevirisiyle, Nâzım’ın Küba gezisi sırasında bir küme ozanla yaptığı söyleşinin metni vardı; Çağrı’nın Kübalı arkadaşları, yine çok yerinde bir kararla, filme o görüşmenin yaşayan yazarlarını katmışlar; ayrıca bir sahnede, biri kara bir ak, iki yazar hanım konuşuyor; beyaz hanım, derisi ak olsa da, cins ayrımından ancak Devrim’le
kurtulduklarını; kara derili bacımızsa, cins ayrımına ek olarak ırk ayrımından da onları bu yeni düzenin kurtardığını anımsattılar.
Zaten şiirin bir yerinde şöyle diyor Büyük Usta: “Meğerse ne de çok ve hemencecik söylenecek sözleri varmış sosyalist devrim mimarlarının işçilere, köylülere, aydınlara!”
Evet, daha önceki iki büyük toplumculuk denemesinden sonra, polis ya da asker baskısına, toplama kamplarına, sürgünlere gerek kalmadan, sevgi, bilgi ve emeğe dayalı bir düzenin nasıl kurulup yaşatılabileceğini anlattı Küba’nın güzelim insanları hepimize.
Nitekim, filmin ardından yapılan, Küba’dan Ernesto Gomez Abascal, Teresita Trujillo Hernandez, Reinaldo Taladrid Herrero’nun, bizden TKP’si Genel Yazmanı Kemâl Okuyan’ın katıldıkları söyleşide, Venezüela Başkonsolusu José Bracho, hem ülkesi hem insanlık adına, son derece soylu, ölçülü, içten sözlerle Küba halkına ve Devrimi’ne olan borcumuzu dile getirdi,
Filmdeki en doğru, en çarpıcı sözlerden birini, KP Okulu yöneticisi bilge Raul Valdes Vivo etti: “Biliyorsunuz, Che Guevera Vietnam’a ve savaşına hayrandı; bir değil, iki,üç, daha çok Vietnam gerek dünyaya, derdi; şimdi bayrak Küba’nın elinde; bir, iki, üç,daha fazla (yeryüzündeki ulus sayısı kadar.B.O) Küba gerekli dünyamıza.”
Benim kesin inancım da bu; yaşamakta olduğumuz, üstelik daha başında bulunduğumuz küresel bunalım, aslında bir para bunalımı değil, tam anlamıyla bir dizge bunalımı: gerçek uygarlıkla barbarlık arasında kesin seçim yapma zamanı şimdi.
İnsan ömrü gibi güzelim mavi küremizin bütün olanakları sınırlı; eskisi gibi har vurup harman savurarak yaşayamayız ; Küba halkının kanıtladığı üzere, tutumlu, sorumlu, gözetici, paylaşıcı yaşama hemen bugün geçmeye razı olmamız gerekiyor.
Yoksa, ardımızdan öykümüzü yazacak varlık kalmayacak yeryüzünde!
Çağrı Kınıkoğlu’na da, Kübalı sinemacılara da, yürekten alkış! Umarım bir sinema bulup filmini gösterir de bu umut kaynağına koşarsınız.



Cumhuriyet, 5 Kasım 2008