5 Mayıs 2004 Çarşamba

“GÜNAYDIN GECE”

Rastlantı bu ya, bu yılki Film Şenliği’nde iki Marco,Ferreri ile Bellochio biraradaydı;ama bakmayın adaş olduklarına,aralarında Himalaya var.
Çok gözde,elüstünde olan Ferreri’nin bütün hüneri,Büyük Tıkınma gibi,sözümona kentlileri eleştiren;insanların film boyunca pişirip pişirip yemek yedikleri,sonunda çatladıkları kıçyapıtlar döktürmektir.
Bellochio, İtalyanca güzel göz demek;Marco’nu gözleri gerçekten güzel mi,bilmiyorum;ama cangözünün olağanüstü olduğuna kuşku yok:filmlerinin öykülerini kendisi tek başına ya da birileriyle yazıyor,kendisi çekiyor,daha önceki büyük ustaları Chaplin,Welles,Fellini,Vizconti,Ermano Olmi falan gibi.
Düşünsel-siyasal geçmişimizle ilgilenenler anımsayacaktır,İtalya’nın ünlü tutucu siyasetçilerinden Aldo Moro, kendilerini işçi sınıfının temsilcisi-sözcüsü sayan Kıpkızıl Tugaylar tarafından kaçırılmış;bir süre saklanmış,sonra öldürülüp bir arabanın yüklüğünde ortalığa bırakılmıştı.
Film bunu anlatıyor;üç oğlan bir kız,bahçe katında bir daireyi tutup Moro’yu kaçırıyor,getirip oraya tıkıyor.
Sonra acıklı güldürü başlıyor:işçi sınıfı adına yargılamaya başlıyorlar bu “tek dişi kalmış siyasetçi”yi;hesapları,toplumsal düzende ağırlığı olduğunu sandıkları bu yaşlı adamı verecek,yandaşlarından zindana tıkılmışları kurtaracak;ayrıca,egemen sınıfı pazarlığa zorlayarak düşünsel-tinsel bir utku kazanacaklar.
Ama hesaplar çarşıya hiç uymuyor:Ne Hıristiyan Demokrat Parti yanaşıyor pazarlığa,ne Tanrı’nın yüce elçisi Papa.
Bunun üzerine, mantık için mantık,kendi içinde tutarlı olmak üzere,daracık bir bölmede,kafalara kar maskeleri geçirip kan ter içinde kalarak,pijamalı da olsa,ayakta ölüm kararını okuyor tutuklunun yüzüne.
Bellochio,sizi gerçekten ışıtan,dolayısıyla mutlu eden bütün büyük ustalar gibi,kendini,insanı en geniş,en derin biçimde tanıyor;ve daha da önemlisi,dürüst,özü-sözü bir:bu devrim çıraklarını en sıradan,en olağan halleriyle betimliyor.
Genç kız,bir kitaplıkta çalışıyor;son derece yakışıklı bir çalışma arkadaşı var;şiirler,öyküler,çekimöyküleri yazıyor;nitekim filme adını veren film öyküsünü,Günaydın Gece’yi o yazmış;kız da,karışıklık içinde,alıp hücre evine getirmiş.
Oğlan kıza baygın,çevresinde dolanıyor;devrim mevrim,doğa işlevlerini sürdürüyor;çevreye de çok aykırı gözükmeme bahanesiyle,bir Pazar kır evine,yemeğe gidiyorlar birlikte.
Kızımız kıpkızıl ya,oğlan ve çevresi de açık kızıl,ortaklaşmacı;ve Bellochio burada,bütün dünya devrimciliğinin en zayıf,en çocuksu yanını gösterme fırsatını kaçırmıyor:hep birlikte en inançlı,en gür sesleriyle söylüyorlar devrimci şarkılarını.
Onlar böyle ciğerlerini paralarken,yerleşik düzenciler,365 gün,24 saat, her saniye,şu yemek için yaşatma cenderesinin sürdürülebilmesi için akıllarına gelen bütün önlemleri alıyorlar.
Canımın içi Bellochio, ayrıntılardaki inceliği bir an bile elden bırakmamış film boyunca:bizim kıpkızıl kız yakalanmamak için seğirtirken,merdiven dolusu jandarma,ona hoşgörü dersleri vermeye çalışan bebek yüzlü delikanlıyı tutuklayıp götürüyor.
En çarpıcı sahnelerden,sözlerden biri de,Moro’nun yargıç-celladına şunları söylediği an:beni ve dinimi eleştiriyorsunuz,ama sizin de bir dininiz var:benimsediğiniz şu öğreti,ve o benim dinimden daha acımasız.
Filmin sonu,gerçek bir insanlık dersi.
Ama bugün sağlı sollu bağnazlıktan uzak durmaya çalışıyorsanız,hapı yuttunuz demektir:sözün tam anlamıyla dışlanırsınız.
İtalya görmüşlerin aktardığına göre,film orada hiç beğenilmemiş,alabildiğine eleştirilmiş;eh,burada da,o akşam,hemen hemen boş bir salonda izledik.
Bunuel,Scola,Fellini,Olmi gibi,Bellochio da kaç yıldır film çekmiyordu;birilerini razı edebildiğinde,yalnız böyle bir yapıta imza atıyor.
Sonsuz saygı.

Cumhuriyet, 5 Mayıs 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder