15 Aralık 2004 Çarşamba

SABRİYE’NİN YAZGISI

Doku Galerisi’ne Kayhan Keskinok’un resimlerini görmeye gittiğimde,can dostlarımdan Ali Candaş dipdiri bakışıyla gelip sarıldıktan sonra,iletişim adresimi sordu,sana çok ilginç bir belge yollıycam,dedi.Yolladı da.
14 yaşındaki köylü kızı Sabriye Turran, Kepirtepe Köy Ensitütüsü 2 B öğrencisiyken,17 Nisan 1945’te bir ödev yazmış:
Bu yuvaya niçin geldim?
Niçin,niçin olacak,köy dâvâsını halledecek bir duruma gelmek için.
Bundan iki sene evvel,gönlümde tek bir istek,kafamda tek bir düşünce vardı.
Bu neydi,niçindi?Evimde kalıp da ailemin arasında yaşayamaz mıydım?Hayır,bu düşünce bende oldukça yaşayamazdım.
Çünkü bir tarafta köy çorak,köylüm cahildi.Bu yuvaya gelmeliydim.Geldim,kavuştum yuvam sana.Sen bana çok bilgiler verecek,köy ve köylümün üstüne kanat açtıracaksın.
Beş senede ellerim nasırlanacak,bilgim olgunlaşacaktır.
İşte bu nasırlı ellerle toprağı yoğuracağım,alnımdan akan terle sulayacağım.
Olgunlaşmış bilgimle,sararmış benizlere tunçluk vereceğim.
Ey köylü baba,ey köylü ana.Sevin sevin artık düşünme. Ocağın yanacak, tarlan yeşerecek, cahillikten korkan, ürken sarı benzin kanlanacak.
Yavrun artık cahil kalmayacak, buna inan. Bu yuva ve biz köy çocukları varken dertlerin kapanacaktır. Ey yuvam, sen bana kanat açtın, en büyük isteğim sana gelmekti. Geldim, ulaştım yuvam sana artık. Kepir anamın kolları arasındayım. Çok bahtiyarım. Çünkü bana vereceği bilgi, attıracağı adım, göstereceği her bir şey, köy ve köylüm içindi.
Yolumuz açık olsun.
Sabriyecik, ertesi yıl verem olup can vermiş;köyüne, köylüsüne, yurduna götürememiş aydınlığı, bolluğu, mutluluğu.
Götüremezdi. Şimdi artık bir avuç kalmış olan Enstitülüler gibi okulunu bitirseydi,öğretmen olsaydı,dahası İlkokul öğretmenliğiyle yetinmeyip üst basamaklara çıksaydı,yazar,sanatçı olsaydı da götüremezdi,nitekim götüremediler.
Çünkü,sırası gelince hep söylüyorum, elde olmayan tarihsel koşullar dolayısıyla Moskova’da düşlenip başarılamayan şey,Köy Enstitüleri’ndeki üretim içindeki eğitim’le gerçekleştirilebilirdi.Anamalcı zorba sömürü düzensizliğinin yerine tarihin ilk çağlarındaki anaerkil düzenden daha ışıltılısı, daha kalıcısı konabilirdi.
Ancak, hangi eğitimle yoğrulmuş olursa olsun, canlı bir varlık olan insanın ilk temel güdüsü canını,başka bir deyişle içinde bulunduğu kurulu düzeni korumak,sürdürmek’tir. Anamalcı düzensizlik de elbet kendini savunacak, korumak için gereken önlemleri alacaktı;aldı,alıyor.
Dünya üzerindeki başta insan, bütün öbür canlı cansız varlıkların talihsizliği, bu kısırdöngüyü kırmak üzere, toplumların başına Atatürk ya da Castro kadar kavrayışlı, sevecen önderlerin gelemeyişidir.
ABD ve AB’nin, aslında kendilerini de doğruca cehenneme sokan bu çılgın gidişi sürdürmek üzere bütün öbür geri bıraktırılmış, sömürülmüş ülkelere de, ve elbet bu arada bize de yönelttikleri baskıların doruğa çıktığı şu günlerde, Ankara’da, büyük ölçüde yok sayılarak ya da karalanarak yapılan Avrasya Bilimsel Tartışması, Kepirtepeli ya da Felluçeli Sabriye’lerin kurtarılması için son fırsattır.
Dileyelim ki şu çılgın G 7’lerin dışındaki ülkelerin başında bulunan yöneticiler,Putin’in sözüne sahip çıksınlar, ezilen sömürülen bütün halklar Atatürk’ün gösterip yürüdüğü barış, kardeşlik, dayanışma yoluna dönsünler.
İş işten geçmeden!




Cumhuriyet, 15 Aralık 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder