14 Şubat 2006 Salı

SALİ

PMP Basım Yayın, Mayıs’ta, AKM’de Sali (h) Turan’ın Yol Poşadları’nı sergilemiş; Erkal Yavi’nin tasarımıyla bir de kitabını basmış. Biz Mayıs başında Küba’yı gezmeye gittiğimiz için sergiyi gezemedim; ama hem önceki iki sergisinin, hem bunun kitabını yollamışlar, dolayısıyla kaybımı bir ölçüde giderdim.
Salih, kendi deyişiyle, “iki yaşlarında dağdaki dere yataklarında buldu renkle taşla başlamış çizmeye, tahtadan kom’un (yayla evinin) duvarlarına”.
Ve bütün coşkulu benzerleri gibi, çizip boyarken konuşup yazıyor; kitaptaki kendi kendine ya da karşısındakiyle konuşmalarını okurken yaşam-sanat anlayışı açıkça görülüyor.
İçten bir meraklı olarak, içinde bulunduğumuz evreni ve kendimizi anlayıp anlatmaya çalışırken, tek bir temel ilke görebildim bugüne dek: o güne dek yapılmış yorumlara eleştirel gözle bakabilmek ve kendi yorumunun özeleştirisi yapabilmek.
Günün birinde şöyle demiş anasına: “Ana, ha bu resmime bi şey söyle. Durdu, baktı.’Çok karışık uşağum’ dedi.”
Ondan önceki resimleri nasıldı bilmiyorum, ama anasının uyarısını ciddiye aldığı belli, elimizdekiler alabildiğine yalın.
Başka bir yerde şunu okuyoruz: “…Benim insanlarım çok ilginç, giysileri yok, ama çıplak da değiller. Kadın görmek istiyorsan kadın, erkek görmek istiyorsan erkek, yani ağırlıklı olarak ‘insan enerjisi’ni düşündüğüm için, orada cinsiyet sonraya kalıyor.”
Kitaptaki resimlere bakınca, bu dediğini de eksiksiz uyguladığını görüyorsunuz; eh zaten ancak düşündüğünü yapabileni özgün yorumcu saymıyor muyuz?
Bir söyleşide şöyle demiş: “Benim sonsuz modelim var.Meyhanedeki bir adam, sokaktaki şarapçı, güzel vücutlu kızlar, dostlarım, kim olursa benim modelimdir. Bulduğum yerde resme başlarım, çok hızlı çalışırım, çünkü ben insanları karşımda oturtmaktan çok, hareket hâlinde çiziyorum…”
Kitaptaki resimler, bu konuda da sözüyle özünün bir olduğunu kanıtlıyor.
Özlem Altunok’un bir sorusuna şu yanıtı veriyor: “Eğer yaşayarak ve duyarak farklı alanlar, yeni kompozisyonlar, yeni duygular edinirseniz, paradigmanız değişir, o zaman resim de değişir.(…) Görselliğin değişimiyle birlikte, o hızın içerisindeki atlamalar sırasında doğanız da değişiyor. Yoksa aynı hislerle, aynı bakışla istediğiniz yere gidin, aynı resmi yaparsınız.”
Yol poşadları, bunu da kusursuz uyguladığını gösteriyor.
“…Karşımda Selçuk Kalesi ana görsel uyarıcımdı. Dik yamaçlardan taşınan taşlar insanlarla yol alıp yoruluyorlardı. Hepsini görmeye başladım.Tepede korunaklı kalenin inşaatı başlamıştı. Sonra Kalenin içinde, kilise, cami. Gökyüzüne bakıyorlardı.Şaşkınlıkla durdum, ve ‘iki korku,bir yaşam’ dedim.
Tepeye çıkıp konaklıyorlar, aşağıdan gelecek insanlardan korktukları için. Tepede tapınaklar yapıyorlar, yukarıdan gelecek tanrıdan korktukları için.”
Ressam-ozan William Blake: “günahtan ve acı çekmekten korkan kişilikli olamaz” demiş; Salih’in bu ikisini de aştığı açıkça belli.
İki ünlü dostu ona renk çılgını demişler; bence çılgını değil vurgunu. Çünkü bizim o güzelim deyim uyarınca, can gözüyle bakabiliyor dünyaya:
“Yarasa değilim, ama gece görürüm. Tüm renklerin kaybolduğu anda, gecenin sonsuz karanlığında görürüm. Çünkü gündüz ışık altındaki bir ağaç, gece yine aynı yerde durur. Aynı güzellikte yaşar. Aynı renkleri taşıyarak. Karanlık güzellikleri yok edemez, örter. Benim görselliğim de örtü altındadır.”
“Eskizi tuvale geçirmek, yaşanmış bir heyecanın öldürülmesidir”, dese de, yaşamyolu boyunca tutkusu, coşkusu hiç bitmediğinden, içinde ya da dışında kendine yeni uyarıcılar bulmuş, birbirinden çarpıcı, yalın resimler yapmış. Ne büyük talih!
Sergi bitti elbet, ama o güzel kitap sizi bekliyor.
sbonaran@yahoo/hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder