7 Mart 2007 Çarşamba

KÜBA’DA DEVRİMİN TEMELİ: EĞİTİM

“(Beyne) ne ekersen onu biçersin!”
Küba’nın ulusal-düşünsel kahramanı José Marti, “devrimin temeli ekin (kültür) olacak” demiş; Fidel Castro bunu ta başından benimseyip canla başla yürürlüğe koymuş.
Küba José Marti Dostluk Derneği bir söyleşi düzenledi geçende; Küba büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal, Selcan Çınar Önal , Şirin Öztürkler “Küba’da eğitim”i ele aldılar. Selcan, anaokulundan üniversiteye dek eğitim-öğretimi anlattı; Şirin, Küba’daki eğitim düzeniyle Türkiye’dekini karşılaştırdı; Abascal da dinleyenlerin bu konuda merak ettikleri öbür ayrıntılara değindi.
Gelin şimdi bu konuda, İgnacio Ramonet’nin “İki Ses Bir Biyografi” adlı kitabında Fidel’in söylediklerine kulak verelim:
“Birkaç ay önce Küba Yazarlar ve Sanatçılar Birliği toplantısı yapıldı. Birkaç gün sürdü. ‘Ekinsel istila’dan söz edildi.

Dünyayı aydınlatan, düşün’lerdir. Düşün derken, yalnız adil düşünleri anlıyorum. Dünyaya barış getirebilecek, ciddi savaş tehlikelerini ortadan kaldırabilecek düşünler. Bu yüzden ‘düşün savaşı’ndan söz ediyoruz.
İnsanlar paranın yaşamsal olduğunu düşünüyor. Yanlış. Yaşamsal olan, insanların bilgi ve eğitim düzeyidir. Bilgili, eğitimli pek çok insan Miami’ye göçtü, ama devrim 800 000 nitelikli uzman ve aydın yetiştirdi.
Peki üzülerek neyin ayrımına vardık? Ailesi bilgili, ekine ulaşmış çocuklar en iyi okullara gidiyordu, çünkü o okullara not ortalamasıyla giriliyor. Bu insanlar daha sonra iyi işler buluyor, daha iyi yerlere geliyorlar. Toplumun yönetici çıkaran kesimi hep aynı oluyor.
Bizim toplumcu düzenimizde, yıllar süren çabadan sonra, okuma yazma bilmeyen kalmadı. Herkes en azından 9 yıllık eğitimi bitiriyor. Yine de şunu görüayordum: ayrıcalıklı diyebileceğimiz kesim hep ayrıcalıklı kalıyor,öbürleri, daha dışlanan kesim yine dışlanmış kalıyordu.
1959’dan sonra eğitim dizgesini değiştirdik. Ama bugün öyle bir yere gelindi ki, üniversiteyi bitirmeden herhangi bir şeyi yönetmek olası değil. Ekinden yoksun insanların çocuklarını bekleyen, cezaevleri.
Bunu düzeltmek için tam bir devrime giriştik. Durumu tersine çeviriyoruz. Bunu yaparken, iyi okullara gidenlerin fırsatları da ellerinden alınmıyor elbet. Onlar da devrimci. Ama üniversite eğitimini bütün ülkeye yayıyoruz. Dokuzuncu sınıfı bitirmiş, çeşitli nedenlerle ilerisini okuyamamış, çalışmayan bütün 17-30 yaş arası gençlere parasal yardımda bulunup okutuyoruz. 2001 Eylül’ü ile 2005 Eylül’ü arasında, bu gençlerin 45 000’den fazlası üniversiteye gitti. N devrimci onlar olacak. Bu onlara, yaşamın tanıdığı ikinci fırsat.
Bir inceleme yaptırdım, cezaevlerindeki insanların yalnız %2’si yönetici ya da aydın çocuğuydu. Bunun üzerine her şeye değiştirmeye karar verdik: Sanat eğitmeni yetiştiren okullar açtık, buralarda toplumsal dağılım çok başka. Okumayan, çalışmayan insanlar şildi bu okullara gidiyor. 70 000 kişi daha girecek. Bunu yaygınlaştırıyoruz. Okulumuz, televizyonumuz, bilgisayarımız var zaten. Yeni okul yapmaya gerek yok. Gereken tek şey, birinci sınıfın coğrafya, matematik öğretmeni. En iyi öğretmeni buluyor, ders verdirip filme çekiyor, 50-100 000 kasede kopyalıyoruz. En iyi ders veren, konuyu en iyi bilen, en iyi öğretendir.
Belli bir iş kolunda çalışanların azaltılması mı gerekli? Aylık kazancını öde, okula yolla.
958 üniversite merkezimiz var, 169’u kentlerde, 84’ü şeker işletmesi konutlarında; 18’i merkez cezaevlerinde.
Her şey birbirine bağlı: bilgisizlik, işsizlik, yoksulluk, açlık, hastalıklar, içme suyu-elektrik eksikliği, çölleşme, iklim değişimi, ormanların yok olması, seller, kasırgalar, kuraklıklar, toprak kaybı, dirimsel bozulma, salgınlar, bütün öbür ağlatılar.
Ve bütün bunlar, ancak dünya insanlarının beyinlerine doğru bilgilerin ekilmesiyle çözülebilir.


Cumhuriyet, 7 Mart 2007.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder