4 Nisan 2007 Çarşamba

ATATÜRK’ÜN YÜCELİĞİ

İlk bilgi sevgili Mahiye Morgül’den geldi: Avustralya’da yaşayan toplum ve insanbilimci Cânan Ateşçi vermiş haberi:
“Sydney Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde türeyim gözeleri (genler) konusunda çalışan Prof Dr. Smith Brown, yerli halk Aboricinler üzerinde yaptıkları uzun inceleme ve araştırmaların sonunda, onlarla Türklerin türeyim gözelerinin %99 oranında aynı olduğunu ortaya çıkarmışlar; üstelik bu sonuca varmazdan önce, adaya yakın bütün halkları, Hintlileri, Çinlileri, Japonları, Arapları incelemişler. 40 000 yıldır hemen hemen hiç değişmeden yaşayagelmiş Aboricinlerle Türklerin ataları aynı.
Kimi bilim adamları ve tarihçilere göre, bu araştırmanın sonuçları insanlığın uzak tarihine ışık tutmakta, hem de devrim yaratacak nitelikte. Çünkü 1930’da Atatürk’ün öne sürdüğü Türk Tarih Kuramı’nı doğruluyor.”
Bu haberi işin uzmanı Halûk Tarcan’a duyurdum hemen, ondan gelen yanıt da şöyle:
“Güneş balçıkla sıvanmaz!
Kâzım Mirşan’ın haklı olduğu bir kere daha, hem de Batılı araştırmacıların elde sonuçla ortaya çıkmıştır.
1- Mirşan’ın ALTI YARIQ TİGİN adlı kitabının 10 sayfasında Avustralya’da Kimberley’de bulunmuş, KİMBERLEY adı verilmiş yazının Ön-Türkçe olduğu belirtilir, Mirşan bu yazıyı ELİS ESİS OZ diye okumuştur.
Mirşan, yazı konusunda şu bilgiyi verir: ‘…1605 yılında Hollandalılar Avustralya’nın Kuzeybatı kıyılarına çıktıklarında, karşılarında sahipsiz bir kara ve ilkel bir halk buldular. Bu halkın kültürünü İ.Ö. 14 000’e kadar götürebildiler; halk meyve toplayıcı ve avcıydı. Ama şaşılacak şey, bu ilkel(?!) halkın bir yazısı vardı; KİMBERLEY mağaralarına yazılı resimler yapmışlardı; bir uzayadamına benzeyen resmin altında ETRÜSKÇE’de, ÖN-TÜRKÇE’de, ÖN-YUNANCA’da (yâni yine Ön-Türkçe’de), ÖN-MISIRCA’daki harflerle yukarıda andığımız ELİS ESİS OZ tümcesi vardır. Bunun anlamı: KİŞİ OLARAK GÖĞE GEÇME 'dir…’
Uzayadamına benzeyen resim herhalde ‘göğe geçme’ kavramının resmi olarak tasarlanmıştır olsa gerektir…’
2- Bana, 10 yıl kadar önce, Paris’teki adresime, Kültür Ateşeliğimiz’in yönlendirmesiyle Avustralyalı bir araştırmacı gelmiş, Avustralya kıtasının Asya’ya bağlı olduğu dönemde, Türklerin buraya geçmiş olduklarını düşündüklerini söyleyip işbirliği yapmayı önermişti. O günlerde ağır bir göz ameliyatı olacağımdan, endişeler içinde bu öneriyi değerlendirememiş, unutmuştum.
Bugün bur gerçek, Avustralyalı araştırmacıların DNA kıyaslamasıyla ortaya çıkmıştır.
3- Bir büyük gerçek daha var: Dünya tarihini incelemiş, bu konuda 2 000’den fazla kitap okumuş Atatürk ‘ANAYURT VE TÜRK TARİH SAVI’nı öne sürmüştü; bulgular, Atatürk’ün savının doğruluğunu ve Büyük Önder’in üstünyeteneğini kanıtlamaktadır.
Batı’nın bize biçip kaleme aldığı ‘resmi tarihe’ inanmaya devam edecek miyiz?”
Evet, sözün bütün anlamlarında Büyük o insanın elinde ne Kâzım Mirşan okuyup çözdüğü metinler var, ne burada sözü edilen bulgular; ama tıpkı tarihteki benzerleri gibi, kendine, yaşadığı yerküreye, evrene bizim güzelim deyişimizle Can gözüyle bakmayı bildiği ve hiçbir anlık, bireysel çıkar uğruna gördüğünü saklamadığı için, pırıl pırıl dile getirmiş.
Aslında gerçekten şaşırtıcı başarılarla dolu bir tarihsel ve toplumsal evrimin sonunda, insan denen memeli bugün öyle bir yere geldi ki, bir avuç doğal doyumdan yoksun acımasız vebalının sanal istekleri uğruna canlı cansız bütün varlıklarıyla şu güzelim mavi gezegeni evrensel zamanından çokkkk önce sonsuzluğa yollama tehlikesiyle karşı karşıyayız!
Ve ne acıdır, öncelikle parasal gücü, dolayısıyla karar verme, verdikleri kararları sınırsız iletişim araçlarıyla insan kardeşlerine yutturma olanağını ellerinde bulunduranlar gerçek kurtarıcılarına, Mustafa Kemâl Atatürk’e adını bile belleklerden silmek üzere düşmanlar!
Bakalım bu ölüm kalım satrancı nasıl bitecek?



Cumhuriyet, 4 Nisan 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder