2 Ocak 2008 Çarşamba

Dr. ALİ RIZA BİLGİNER’den “CİLO VE SATLAR”

8 Ağustos 2007’de bu köşede, sevgili Halûk Tarcan’ın verdiği bilgilere dayanarak hazırlanmış, Doğu Anadolu Kimin? başlıklı bir yazı okumuştunuz; azgın aşağılık Batılılar, başta ABD ile İngiltere, topraklarımızda., bölgemizde yaşayan çeşitli halkları kandırıp kışkırtıp savaş alanlarına sürüyor; birbiri ardından Ermeniler, Kürtler Anadolu’nun şurası burası benimdir diyorlar ya, canım dostum Tarcan, üstelik kolay kolay silinmeyen, yakılamayan belgelere, kaya resimlerine dayanarak Ön-Türklerin, öyle Batı uşağı sözde bilim adamlarımızın kafamıza çakmaya çalıştıkları gibi 1071’de değil, İÖ 13 000’lerde gelip yaşadıklarını, yazı öğeleri (harf) da içeren kaya resimlerini bıraktıklarını, belgeliyordu.
Bu tür belgeler kanıtlar sömürücüleri şu kadarcık etkilemez elbet, ama dünyamızda yaşayan can göz kulağı körelmemiş güzel kardeşlerimizi sevindirir, coşturur.
O yazıdan sonra da öyle oldu; sayarıma, uzaklardan bir ses geldi: Ali Rıza Bilginer. Ali¸ bir Karadeniz, Samsun çocuğu; dar gelirli kesimden. Bakmış ki okuyamayacak, sınava girmiş, kazanmış, benim gibi halkın vergileriyle okumuş, hekim olmuş.
1971 Amerikan balyozu sırasında, İstanbul’da görevliymiş; çalıştığı Davutpaşa tutukevine tanıdığımız birçok ünlü yazarımız gazetecimiz getirilmiş; onun varlığı genel kıyımı durduramaz, değiştiremezdi elbet, ama hekim olarak andığımız insanlarımıza en azından küçük, ancak değerli soluklar aldırmıştır mutlaka.
Sonra herkes gibi evlilikler, Anadolu’nun her yerinde çalışmalar; sonunda askerliği bırakmış, sivil kuruluşlarda çalışma dönemi başlamış.
Birbirimizi tanımazken paylaştığımız sinema-fotoğraf tutkusuna Kâzım Mirşan aracılığıyla yeni bir sevda eklenmiş: Güneydoğu’daki dağlarda bulunan kaya resimleri. 2003’ün Ekim’inde, Yüksekova yöresine yaşamayı seçmiş, yaylasına, çevresindeki dağlara sözün gerçek anlamında vurulmuş. Bedensel olarak da buna uygun olduğundan, başlamış çalışma saat ve günlerinin dışında dağlarda dolaşıp görüntülemeye.
Bilgisayar arkadaşlığımız sırasında, 8 Ekim’de İstanbul’a geleceğini, kendisi gibi dağcı arkadaşlarına bir saydam gösterisi sunacağını söylemiş, beni de çağırmıştı; gerek tepemize çöken sömürgeci saldırısının gün geçtikçe ağırlaşması, gerek yaşımın büyümesi, akşam 8’de yapacağı gösteriye gidip gidemeyeceğimi pek bilemiyordum.
Ama o sabah saat 10’a doğru kapı çalındı, sırtında dağcı çantası, ak saçlı bir delikanlı belirdi merdivenlerde, ve bir iki kez telefonda işittiğim tok ses: Bertan Bey, kitabınızı getirdim.
Meğer bir başka dağ ve fotoğraf sevdalısı, Ersin Alok, Aliciğimin kutular dolusu saydamlarını görmüş, kitaplaştırmaya karar vermiş.
Ona kalsa, kitabı kapıdan verip gidecek; neyse ki üsteledim, içeri geldi, soyundu; o arada Sevil de bize katıldı; tatlı tatlı söyleşirken, bir ara: akşama gelemeyebilirsiniz sakıncası yoksa sunumu size burada göstermek istiyorum, dedi; hay Allah! Ne sakıncası olabilirdi böyle bir armağanın? Hemen açtı sayarını, ışığı ayarlayıp yerleştik.
Önce o tok sesiyle neyi amaçladığını açıkladı, ardından, en sevdiğim Güneydoğu türkülerinden biri eşliğinde, Cilo ve Sat Dağları’nın, Yüksekova’nın doğası, çiçekleri, çağlayanları, insanları, koyunları, gölleri.
İkinci bölümeyse, özellikle yaban çiçeklerini serpiştirmişti, hem de okulda öğretmeni de olmuş değerli bestecimiz Bülent Tarcan’ın alabildiğine çarpıcı müziği eşliğinde.
Onu uğurladıktan sonra kitaba baktık Sevil’le uzun uzun; Ersin Alok’a yakışan kusursuz bir baskı; ön sayfalar dağlara yöreye ayrılmış; ardından inanılmaz yaban çiçekleri; son bölümdeyse, Kâzım Mirşan’la Halûk Tarcan’ın, şimdilerde Servet Somuncuoğlu ve arkadaşlarının uygarlık tarihinin yeniden, yansız, Ön-Türklerin hakkını veren yorumu açısından çok önemsedikleri Sat Dağları’ndaki kaya resimleri var.
Çektiği çiçeklerin adlarını koymakta kendisine yardım eden Prof. Dr. Zeki Aytaç ile Araştırma Görevlisi Sırrı Yüzbaşıoğlu’na, fotoğrafları kitaba aslına en uygun biçimde yansıtan Alok İşliği çalışanları Reyhan’la Gül’e teşekkür etmiş kitabın sonunda.
Ben de hem onun arkasındaki bütün olasılık ve gerekliliklere, hem bu kitabı bize armağan edenlere yürekten teşekkür ediyorum.
bertanonaran@hotmail.com

Cumhuriyet, 2 Ocak 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder