13 Şubat 2008 Çarşamba

OSMAN PAMUKOĞLU

Türk okurlarıyla izleyicilerinin çoğu gibi, Sevil’le ben de Osman Pamukoğlu’nu ilk kitabı Unutulanların Dışında Yeni Bir Şey Yok. ile tanıdık Okuduk, sarsıldık, dostlarımıza aktardık Ardından bu kitapla ilgili olarak Ceviz Kabuğu’nu merakla izledik. Sonra zaman ve olaylar geçti üstümüzden. Derken Skytürk’te Serdar Akinan sıradışı bir iş başardı, Osman Pamukoğlu’nun Hakkâri Dağ ve Komanda Tugayı Komutanı iken giriştiği harekâtları anlatan “Kan Uykusu”nu çekip yayınladı. Bu program, kitaplarının yarattığı etkiyi iyice arttırdı elbet.
Ardından, ender de olsa kimi kanallarda söyleşileri yayınlanmaya başladı; gerçi bu söyleşilerde Sayın Pamukoğlu ile konuşanların çoğu, konuğun ve konunun önemini unutup kendilerini öne çıkarma hastalığından arınamasa da, konuşulanlar son derece çarpıcı ve önemliydi kuşkusuz.
Osman Pamukoğlu, daha ilk kitabının önsözünde: “Bugüne kadar tüm savaşlarda sadece ve sadece anneler kaybetmiştir. Başka hiç kimseye bir şey olmamıştır. Hiçbir sonuç, annenin mezara kadar devam edecek olan yüreğindeki ateşe derman olamaz. Acı çekmeyen ve çekenlerden haberi olmayan acıları dindirmenin yollarını aramaz, arasa da doğru şeklini bulamaz” diyordu.
Bu doğru saptamanın nedeni ne olabilir dersiniz? Neden savaşıyor insan denen memeli? Neden türdeşlerinin milyonlarcasını gözünü kırpmadan öldürebiliyor? Bunu da bir bilge Fransız çok yalın biçimde açıklamış:
“İnsanoğlunun bütün dillerde kullandığı iki temel edimden SAHİP OLMAK aslında yalnız bileşik zaman oluşturmaya yarar, çünkü canınız da içinde, hiçbir şeye SAHİP OLAMAZSINIZ; canlı varlık olarak size kalan VAROLMAK, YAŞAMAKTIR!”
Yumuşacık anaerkil düzenden ataerkil düzene geçeli, hele insanlar arasındaki eşitsizliği doruğa çıkaracak anamalcı düzensizliği yürürlüğe koyalı beri, insan adındaki memeli eşine sarılacak, yerine bırakacağı mutlu yavrular yetiştirecek, şu güzelim mavi gezegenin canlı cansız bütün varlıklarla birlikte tadını çıkaracak yerde, SAHİP=EGEMEN OLMA saplantısına kapıldı, bütün çılgınlık ve hızıyla sürüyor bu salgın.
Osman Pamukoğlu, bu amansız hastalığın uzantısı olarak, en az 500 yıldır tüm dünyanın başına bela kesilen, Anadolu’ya özellikle göz diken; daha başka insanların yanında, iki değerli araştırmacımızın, Kâzım Mirşan’la Halûk Tarcan’ın belgeleriyle kanıtladıkları olguyu, yeryüzünde yazı ve uygarlığın kökeninde Türklerin bulunduğunu unutup, unutturmaya çalışan Avrupalı ve Amerikalı sömürgeci saldırganların son 25 yıldır bağrımıza sapladıkları PKK hançerini bütün ayrıntılarıyla gözler önüne seren bir büyük yurtsever ve aydın.
30-40 000 Türk’ün, bilmem ne kadar Kürt’ün ölümüne neden olan ve yıllardır süren bu kirli savaşın nasıl sona erdirileceğini çok iyi biliyor; kuraldışı savaşın Mustafa Kemâl, Mao, Fidel Castro tarafından ustaca uygulanışını yakından tanıyor, dolayısıyla çözüm için öyle 300-500 000’lik değil, en çok 20 000 kişilik iyi eğitilmiş, kalıcı olarak bu savaşı yürütecek güce gereksinme olduğunu belirtiyor .
İliğimizi kemiğimizi emen, oluk oluk kan ve para akıtan bu savaşın son aşamasında, biliyorsunuz, sözümona üçlü çözüm evresindeyiz: ABD, Barzani-Talabani yönetimi ve Türkiye PKK’nın işini bitirecekler.

Osman Pamukloğlu, ülke koşullarını, bölgeyi, savaşın tüm ayrıntılarını açıkça görüp değerlendiren tutarlı, sorumlu bir yurtsever olarak şunu vurguluyor, : “PKK’nın barındığı dağlar, çok sıradışı bir oluşuma sahip; mağaralar, geçitler, vadiler öyle bir yapı oluşturmuş ki, böylesi dünyada en çok 10 yerde varsa, birisi burası. Dolayısıyla, bu bölgede mağaraların dışında bir bina, kamp, ev, baraka, depo yok; siz ABD’den milyonlarca dolara aldığınız bombalarla ancak dağları, taşları döversiniz. O yüzden, kendi halkınızı kandıran bu gösterişten vazgeçin, gerekeni yapıp işi bitirin.

Ama bu da öyle göz açıp kapayıncaya dek olmaz, olamaz; çünkü o mağaralara ve çevredeki vadilere 50 000 kişilik orduyla girseniz, içlerinde saklanan 5 000 PKK’lının ancak 2 500’ünü bulup yok edebilirsiniz.”
Aslında biliyorsunuz akıl için yol bir’dir; nitekim, geçende Kanaltürk’te bu kez bir sivil, bir tutumbilim(iktisat) uzmanı, Selim Somçağ sordu can alıcı ya da verici soruyu:
“Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi, sömürgeci Batı’nın bu amansız acımasız saldırısı karşısında , yurdumuzu ve Cumhuriyetimizi savunması gereken ulusal güçlerin, özellikle de TSK’nin suskunluğu güç toplamayı amaçlayan bir bekleyiş mi, yoksa tam bir teslim oluş mu?”

Osman Pamukoğlu bu yazgısal soruya yanıt arayıp , çok değerli önerilerde bulunan gerçek yurt-insanseverlerden biri ; hemen edinin ve okuyun tüm kitaplarını.




Cumhuriyet, 13 Şubat 2008.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder