7 Mayıs 2003 Çarşamba

İDİL BİRET’İN YAKA PAÇA EMEKLİ EDİLİŞİ

Onlarca insanı öldüren mayfa babası havaalanına indiğinde törenle karşılanmış, ayağının altına kırmızı halı serilmişti.
İdil Biret’eyse, az daha, hemen orada acımasız bir tokat gibi açıklayacaklarmış yaka paça emekli edildiğini.
Güzeller güzeli, tertemiz, soylu sanatçım verdiği kısa demeçte: İyi ama, sanatçının emekliliği olmaz, Arthur Rubinstein, 96 yaşında sahneye çıkıp unutulmaz bir dinleti vermişti, demiş. Evet, öyleydi, ama o, şu demokrasi denen kandırmacanın yürürlükte olduğu, işlerin bu kadar keskinleşmediği dönemdi.
Aslında, gerek yurdumda, gerek dünyada, hâlâ eski kavramların, hukukun, adaletin, insan haklarının varolduğuna inanan, göz önündeki sayısız karşıt kanıta karşın, inatla, ısrarla inanmayı sürdürmek isteyenlerin uyanmaları gereken gün geldi çattı, geçti bile.
Bingöl’de, şimdi milletinin vekilliğine seçtiğimiz eski bir yüklenicinin – üstelik, geçmişte olduğu gibi, o işini de sürdürüyor olabilir, dolaylı ya da dolaysız – hiç sıkılmadan toplu gömütün başına gidebildiği bugün, birkaç saat sonra, hemen yakındaki bir ilde çekilmiş bir eğlencenin fotoğrafını gösterdi bu sabah gazetecim: en az gelmiş geçmiş ünlü siyasetçiler kadar acımasız bir soyguncu olan gazetenin sahibinin yönergesiyle basılmış resimde, birkaç bakan, sözümona toplumcu-demokrat bir belediye başkanı çalıp söyleyip oynuyorlar; eskiden masa üstünde kadın oynatırlardı, bu kez bir işadamını çıkarmışlar – oynatılan kızlar kadar çekici olmadıklarından, kimse adamı soymaya kalkmamış.
Yıkılan okulun yapımcısını hakkettiği biçimde sorguya çekip sıkıştıramayan halkın hedef olarak kendi içinden çıkmış halk çocuklarının oluşturduğu güvenlik güçlerine saldırdığı, araçlarını taşa tuttuğu, kırıp geçirdiği saatlarda, bu beyler, keyiften gevşemiş yüzlerle, oynayanın alnına dolar yapıştırıyormuş.
Ama kendimizi kandırmayı bırakalım: başka türlü olamaz, hiçbir zaman da olmadı. Eskiden gizliydi, şimdi göğüsler gere gere yapılıyor; kendilerini ilerici sananlar uyanmadıkça, azgınlaşarak sürecek.
Artık, zaten gerçek hukuka hiçbir zaman uydurulmamış, evrenin temel yasalarına göre biçimlendirilmemiş; hep bir sınıfın, bir kümenin, çok çok bir avuç insanın çıkarlarına göre düzenlenmiş biçimsel yasalara dayandırılmış bir oyunu kuralına göre oynamıyorlar diye yakınma zamanı bitti; kendi kabul ettiğin yasalara göre davran diye yalvarıp yakarmanın, dilencilik etmenin anlamı kalmadı.
Sokaklarda elini kolunu sallayarak, yumruk sıkarak, avaz avaz bağırarak yürümenin; ona buna çürük domates ya da yumurta atmanın en küçük yararı olmuyor.
Dünya halkları, kendi vergileriyle oluşturdukları silahlı güçlerini yeniden kendi temel, evrensel haklarını savunmaya razı edemedikleri; onların belirleyici gücüyle yeni, gerçek yasalar yazıp yürürlüğe koyamadıkça, her yerde bütün İdil Biret’ler yaka paça emekli edilecek; üç kuruşla yaşamaya çalışan yığınla emeklinin aylığından tutum paraları kesilecek; ilâçlarının daha ucuzlarıyla yetinmeleri dayatılacak; usunuza gelen gelmeyen bir sürü hokkabazlık bulunacaktır.
Gerçek türküseverler , sevgili Ruhi Su’nun unutulmaz yorumla Anadolu halkına anımsattığı bir şiir şöyle diyordu:
Nesini söyleyim cânım efendim?/Gayri düzen tutmaz telimiz bizim.
Sevgili insan kardeşlerim , o can, bam teline yeniden düzen verebilmeyi el birliğiyle başaramazsak, her gün, her olayda ağlayıp sızlamanın kimseye yararı olmayacak; silahlı savaş çeteleri hepimizi diledikleri gibi kandırıp soymayı sürdürecek.
Sevgili İdil’e de, senin emeğin, değerini bilenlerin gözünde, kulağında, sonsuza dek yaşayacak canım diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder