3 Ağustos 2005 Çarşamba

DOĞU’NUN ONURU

19.Yüzyıl sonlarında Galiçya’da Musa’ya inanan Reich ailesinin Wilhelm adında bir oğulları oldu; ee, bütün o soydan gelenler dünyanın başına bela olanlara benzemeyecek elbet: Wilhelm iki ünlü soydaşının, Marx’la Freud’un izinden gitti, öğretilerini benimsedi, dahası acunsal enerjinin bu iki asal açıklamasını birleştirdi, insanların canını yakan iki konuda, cinsellikle, siyasette kalıcı yasaları aradı, buldu, kâğıda döktü.
Sonunda insanların yeryüzündeki mutluluğunu üç temel direğe dayandırdı: sevmek-sevişmek, çalışmak-üretmek, ve bu ikisini sağlıklı yürütebilmek için, doğru bilgiler edinmek.
Bu denklemin kurulmasını engelleyen insanlara siyaset satıcısı adını verdi, önce kendilerinin yakalanıp sonra bütün dünyaya bulaştırdıkları hastalığa da duygusal veba dedi;acı yazgıya bakın, sonunda o vebalılar bir tutukevinde canını aldılar.
Albert Camus’nün Veba adlı romanını, ondan esinlenerek yazdığı Sıkıyönetim adlı oyununu okudunuz, gördünüz mü bilmem? Veba gelir, ortalığı kırıp geçirmeye başlar; derken canı alınacaklardan biri, Diego, bir kadını sever, ölüme kafa tutar, kanlı oyun bozulur.
Son zamanlarda art arda basılan araştırmaların açıkça ortaya koyduğu üzere, 10 Kasım 1938’den bu yana amansızca, acımasızca üstümüze gelenler egemenliğimizin bütün dayanaklarını birer birer elimizden alırken vebalı siyasetçiler karşı çıkmak şöyle dursun, işbirliği içindeler.
Ama işte ülkemde de bir Diego, Doğu Perinçek ortaya atıldı; kendisi gibi kefene seve seve sarınmış yurtsever insanlara seslendi; el ele, can cana verdiler, bize onurumuzu, özgürlüğümüzü kazandıran Antlaşma’nın 82. yıldönümünde, imzanın atıldığı kente gittiler; dünyanın vebalıları ellerindeki uydu kamutaylardan birbiri ardından Türkler Ermenilerin Soyunu Kırmıştır kararları çıkartırken, önce tekil olarak, açılan soruşturma üzerine de 1000 kişi bir ağızdan: Ermeni Soykırımı Tarihsel Bir Yalandır! diye haykırdılar.
Gelmiş geçmiş bütün zorba salaklar gibi etkiye tepki yasasından habersiz savcı- yazgının oyununa bakın: adı da, kendi dilende Avcı imiş!- doğru bilginin zırhını kuşanmış Doğu Perinçek’e altın tepside inanılmaz bir armağan sundu: insan hakkı, hukuk guguk diye hepimizin başına bela olanlara, hem de kendi Anayasalarıyla, unutulmaz bir insanlık=uygarlık dersi verme fırsatı.
Yabancı gazete ve televizyonları göremedim, ama bizimkileri yeterince izledim: ulusal onurlarını, yaşama haklarını üç kuruşa satmış olanlar bile Lozan’ın orta yerinde ayağa kalkıp ciğerlerinin olanca gücüyle: YALAN SÖYLÜYORSUNUZ diye haykıran Atatürk çocuklarını anmak zorunda kaldılar.
Doğu Perinçek ve buradan giden 260 yürekli insanla dünyanın dört bir yanından, üstelik şundan bundan dolar dilenmeden koşup gelenler çok uzun bir aradan sonra bize insan gibi düşünüp davranma hazzını tattırdılar.
Üstelik, Kocatepe’de bozguna uğrattığı zavallı, şaşkın saldırganların ölüleriyle kendi şehitlerimize bakıp: insanlık şu görünüm karşısında utanç duymalıdır! diyen Yüce Önder’i sevinçten uçuracak biçimde, yüzyıllardır bu edepsiz sömürüyü sürdürenlere de; onların elinde oyuncak olanlara da çıkış yolunu gösteren 8 maddelik bir öneride bulundular. Başka bir yerde okuyup dinleyemediyseniz, Aydınlık’ın 31 Temmuz tarihli sayısını alın ya da İşçi Partisi’nin web sitesine girip okuyun, yazıp saklayın, aydınlanabileceklere okutun.
“Hitler’in gerçekleştirdiği kıyımı yadsımıyorum. Amerikalıların bir zamanlar Kızılderililere, bugün Irak halkına uyguladıkları kıyımı da yadsımıyorum. Ermenilere kıymış olsaydık, buna karşı, İsviçre Kamutay’ından çok daha önce, ilk sırada ben tutum takınırdım!”
Böyle demiş sevgili Perinçek savcıya; ne güzel böyle bir dünya yurttaşının çağdaşı olmak!

Cumhuriyet. 3.8.2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder