17 Mayıs 2006 Çarşamba

KIYMET GİRAY’IN “ORHAN PEKER”İ

Kıymet Giray’a zaten borcum vardı, Ayten Yetiş Doğu’dan, sergisinden, kitabından söz ederken adını anmayı unutmuştum; derken bu borcu katladı: Beşiktaş Belediyesi’nin Çağdaş Sanat Merkezi’nde açtığı Orhan Peker sergisini duyurdu, kitabını yolladı.
Günümüz ulaşım kargaşasında Akatlar’a gitmeyi göze alamadım, bereket kusursuz kitap elimde. Kapağını sevgili Erkal Yavi tasarlamış, yapıtların saydamlarını Ali Konyalı çekmiş.
Kıymet, çok yerinde bir seçimle, önce Orhan’ın yaşamöyküsünü özetlemiş; bilirsiniz Demokritos’un ünlü ikilisini, “olasılık gereklilik”i sık anarım; Orhan’da bu ikili başından beri kusursuz işbirliği yapmış: yakışıklı, yetenekli doğmuş. Geleneksel değerlere de, çağdaş gelişmelere de sevgi ve saygıyla bakan ailesi, daha küçük yaşta yeteneğini bulgulamış; hem anası babası, hem ablaları ressam olabilmesi için her türlü özeni, yardımı esirgememiş.
Ve öbür yetenekli ressam adaylarından ayrı olarak, ablasının öğretmen eşinden Almanca öğrenir; bu dil, ileriki yaşamında birçok fırsatı değerlendirmesine, yeni fırsatlar yaratmasına izin verecektir.
1945’te Akademi giriş sınavını başka bir yetenekli, Turan Erol şöyle anlatmış:
“Minyon kara bir oğlanın bir adım ardında durduk. Minyon ama yakışıklıydı, çalışmasını izlediğimiz delikanlı saçlarını özenle taramıştı. ‘Homeros’ büstünün yüzündeki ışık-gölge oyunlarını ıkıntısız sıkıntısız yetenekli ellere saptamaktaydı. Resim sehpasının köşesine tutturulmuş sınava giriş belgesine göz attım, adı Orhan Peker’di…”
Kişiliğini yansıtan başka bir alıntı:
“…Resim yapıyor muyum? Öyle yazmışsın. Bu lâfa ne denir? Benim gibi akşama kadar resim yapan resim yiyip içen bir adama, tabii iş olsun diye böyle soru sorulur. Hepsini geçelim, belki bu ara biraz değiştim. Eskiden çok ciddiye aldığım şeyleri, belki şimdi soğukkanlı karşılayabiliyorum. Şu veya bu şekilde düşüncelerim değişti. Fakat resim yapmak – sanat yapmak- neşemi hiç kaybetmedim.”
Ve birbirine eklenen güzel halkalar, Bedri Rahmi, El Greco, Velasquez, Meinecke, Kokoşka, Viyana, Paris, Madrid, Münih, Tokyo…
Resim sanatımızın bildiğiniz parlak adlarıyla oluşturulan On’lar Grubu; birbirini izleyen sergiler, yarışmalar, ödüller. Şimdi de sanata bakışını yansıtan şu sözleri okuyun yeniden:
“Ben içinde bulunduğumuz çağın bütün meselelerine karşı tam bir alâka duyan insanın gerçek sanat yapabileceğine inanıyorum. Ne yapalım ki ben de iyiye varmak, güzele varmak isteyen her sanatkâr gibi ‘gerçek sanat’ yapmak istiyorum. Resim dediğimiz şu işin, sadece göz boyamak işi olduğunu kabul etmiyorum. Öyle olsaydı veya öylesini yapmak isteseydim – samimi söylüyorum – bırakırdım bu yolu. İşte bu bakımdan estetik çalışmaların yanı başında bir gün sosyal meseleleri de ciddiye almak gerekiyordu. Ancak bir farkla. Ne bir sosyolog katılığına düşmek, ne de dogmatik düşüncelere saplanıp kalmak. Nitekim bugün sosyal gerçeklerin her türlüsüne karşı koyamayan sanatçı tipleri, ya fildişi kulesine kapanıyor, ya da bir nevi toplum dinciliği yapıyor. İşi madrabazlığa, istismara götürenleri bir kalem geçelim. Kabul etmek gerekiyor ki, bizim tuttuğumuz yol, yolların en zoru. Hem güzel eser yapacaksın, hem de doğrudan yana olacaksın.”
Sizin anlayacağınız, Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın sağladığı olanaklarla, çok doyurucu bir sergi düzenlenmiş; çok değerli bir belge kitap basılmış. Böylece vergilerimiz en yararlı biçimde kullanılmış.
Kıymet Giray da, adına yakışan bir çalışma yapmış; bütün benzerleri gibi ressam doğmuş, ressam olabilme talihine kavuşmuş Orhan Peker’in değerini kusursuz ortaya koymuş.
Hepsine yürekten alkış!



Cumhuriyet, 17 Mayıs 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder